Herkes Sahneye...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Herkes Sahneye...

Bi Kalas Bi Heves
 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 Ahmet Telli - 2

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
actor
Admin
actor


Mesaj Sayısı : 60
Yaş : 35
Location : istanbul
Kayıt tarihi : 20/07/07

Ahmet Telli - 2 Empty
MesajKonu: Ahmet Telli - 2   Ahmet Telli - 2 Icon_minitimeCuma Ağus. 31, 2007 7:06 pm

BEKLE BENİ

Karlar tozarken bekle
Ortalık ağarırken bekle
Kimseler beklemezken bekle beni
-K.Simonov

I
Bekle beni küçüğüm
Umudu karartmadan
Sevinci yitirmeden bekle
Döneceğim bir gün elbet
Bekle beni

Bahar geldiğinde
Kırlara çıkacaksın
Dizboyu otlar üstünde
Koş koşabildiğince
Ve sakın yitirme neşeyi

Kırların sessizliğinde
Yüreğinin sesini dinle
Ve orada benim için
Küçücük bir yer ayır
Ve bekle beni küçüğüm

Doğa pervasızdır biraz
Bakarsın en olmaz yerde
Masmavi bir su fışkırır
Ve suyun ışıldayan göğsünde
Sevincin nilüferleri

Bahar şaşırtmasın seni
Sırtüstü uzan bir gölgeye
Suların, kuşların sesini dinle
Ve bekle beni orada
Döneceğim küçüğüm

II
Mapusane türküleri
Hüzünlüdür biraz
Belki her dinleyişinde
Yüreğin burkulmakta
İçin sızlamaktadır

Ama acılara alışılmaz
Birşeyler var değişecek
Birşeyler var
Değiştirmemiz gereken
Önce acılardan başlanacak

Beş on yıl dediğin
Pek kolay geçmeyebilir
Üstelik bu savaş
Bu kahredici kıyım
Bitmeyebilir daha uzun süre

Ama sen sahip çıkarak
Yaşama ve sevince
Bekle beni küçüğüm
Acılar bitecek bir gün
Sevgiler çiçek açacak

Mapusane türküleri
Hüzünlüyse de biraz
Yüreğin burkulmasın
İçin sızlamasın sakın
Ve bekle beni küçüğüm

III
Kış kıyamet bir gün
Bakarsın çıkıp gelmişim
Varsın azgınlaşsın tipi
Ve uğuldayadursun
Dışardaki rüzgâr

Sakın şaşırma küçüğüm
Üşümüş bir serçe gibi
Titremesin ellerin
Apansız çıkıp geleceğim
Kış kıyamet de olsa bir gün

Uğuldayan bu rüzgâr
Bu delice yağan kar
Ürkütmesin seni
Direnmektir artık
Bekleyişin öbür adı

Sen türküler söyle
Ve gülümse küçüğüm
Çünkü sesinin
Irmağıyla yeşerecek
Hasretin bozkırları

Bekle beni küçüğüm
Umudu karartmadan
Sevinci yitirmeden bekle
Döneceğim bir gün elbet
Bekle beni küçüğüm

BEKLESEM

Biri var, nasıl konuşursa, herkesin
Öyle düşünmesini ister
Sfenks demiştim daha önce
Yanıldım
Bir soytarıydı
Her nasılsa tarihe sızan

Beklesem
Unuturdum uçurumların dilini
Ve ömrümün bütün karşılığı
Ödünç alınan bir umut olurdu
Ki şimdi onu da yitirmiş
Kurtuluş parkında bekleyen biri
..........
Biri var, kurtuluş parkında ordadır akşamları
Birini bekler gibi durur, üşümüş gibi biraz da
Acemidir, ikidebir kaçırır bakışlarını
Ve korkuyla harelenen gözleri
Haylaz çocukların kırdığı sokak lambasıdır
Tedirgin, solgun, ikircikli sesiyle ses verir
- Yerin varsa iyi olur, bir de çok hırpalamazsan

Suyu kurumuştur kuyunun, çıkrık boşuna dönüp durur
Unutmuş sevinebilmeyi, gülümsemeyi unutmuş
Biliyor seçtiği adın kendine hiç yakışmadığını
Sımsıcak sarılmayı unutmuş, bilmiyor öpmeyi
Kenti bir uçtan bir uca yürüyebilmek
Sevdiğinin kolunda bulutlara bakarak
- Boşver bunları diyor, karşılığı yok yaşamda

Biri var, kurtuluş parkının oradadır akşamları
Bir söz bulunsa eskimemiş, sessiz bir söz
Sabaha kadar konuşulsa, yine de hiç bitmese
Yalnızlığını unuturdu belki, üşümeyi unuturdu
Bir yıldız gibi gülerdi şafak sökerken
Söylediği türkünün kıvrımlarında bir yangın
Tutuştururdu bütün kenti, kül ederdi

Beklesem
Bütün öyküsünü alırdım
Eskimemiş bir sözün gülümseyişiyle

Biri var
Bütün gün lunaparktadır ve kenti
Götürüp koyar aynaların karşısına

Beklesem
Bütün soytarıları görürdüm
Her nasılsa tarihe sızan

BELKİ YİNE GELİRİM

Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Her sözcük dilimin ucunda küfre dönüyor çünkü
Bir gök gürlese bari diyorum, bir sağnak patlasa
Bitse bu sessizlik, bu kirli yapışkanlık bitse
Ama bir tufan az mı gelir yoksa yine de
Yırtılan ve parçalanan bir şeyler olmalı mutlaka
Hiç durmadan yırtılan ve parçalanan bir şeyler.

Oysa ne kadar sakin bu sokaklar ve bu kent
Ne kadar dingin görünüyor bana şimdi gökyüzü

Gidenler nerde kaldılar, özledim gülüşlerini
Bir kenti güzelleştiren yalnız onlardı sanki
Onlardı çocuklara ve aşka ölesiye bağlanan
Kadınları güzelleştiren herhalde onlardı
"Tükürsem cinayet sayılır" diyordu birisi
Tükürsek cinayet sayılıyor artık
Ama nerede kaldılar, özledim gülüşlerini onların

Uzun uzun bakıyorum kıvrılan sokaklara
Tek yaprak bile kıpırdamıyor nedense
Ve tek tek söndürüyor ışıklarını varoşlar
Alnımı kırık bir cama yaslıyorum, kanıyor
Kanımın pıhtılarında güllerin serinliği
Ve fakat bir cellat gibi yetişiyor pusudaki
Dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

Yaşamak neleri öğretiyor, düşünüyorum
Okuduğum bütün kitaplar paramparça
Çıkıp dolaşıyorum akşamüstleri bir başıma
Bir uçtan bir uca yalnızlıklar oluyor kent
Bulvar kahvelerinin önünden geçiyorum
Sarmaşık aydınlar, arabesk hüzünler
Bir gazete sayfasında sereserpe bir yosma

Sesler gittikçe azalıyor, kuşlar azalıyor
Ve ne zaman yolum düşse vurulduğun yere
Kızgın bir halka oluyor boynumda o sokak
Hüznü yalnız atlarımız duyuyor artık
Biz çoktan unutmuşuz böyle şeyleri
Ama içimde bir sırtlanın dalgın duruşu
Ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

İçimde zaptedilmez bir kırma isteği
Dizginlerini koparan bir at sanki bu
Soluk soluğa kalıyorum her sonbahar
Ve sevgilim ne zaman hoşgörülü olsa
Bir yolculuk düşüyor aklıma, gidiyorum
Bütün gençliğim böylece geçip gitti işte
Ama hala bir şeyler var vazgeçemediğim

Hangi duvar yıkılmaz sorular doğruysa
Bir gün gelirsek hangi kent güzelleşmez
Şiirlerim bir dostun vurulduğu yerde yakıldı
Geri almıyorum külleri yangınlar çıksın diye
Devriyeler çıkart şimdi, bütün ışıklarını söndür
Sorduğum hiçbir soruyu geri almıyorum ey sokak
Ve dilimin ucunda küfre dönüyor her sözcük

Dudaklarımı kanatırcasına ısırıyorum günlerdir
Bir gök gürlese bari diyorum bir sağnak patlasa
Bitse bu kirli ve yapışkan sessizlik, hiç gitmesem
Oysa ne kadar sakin sokaklar, bu kent ve bütün yeryüzü
İpince bir su gibi sızıyorum gecenin tenha göğüne
Sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz
Belki yine gelirim, sesime ses veren olursa bir gün...

BİR HÜZÜN MEVSİMİNDEN ÇIKARKEN KALBİM

Ayrılıkların puslu aynasındadır
Bekleyişlerin solgun yüzü
Bekleyişler ki demlenişidir sabrın
Damıtır sessizliği ve üzüncü
Damıtır gurbetin kavruk memesinden
Ve emzirir
Hasretin yanık yüzlü çoçuğunu

Sen ey sabrın ve üzüncün dervişi
Başını zamanın göğsüne koy
Ve dinle yalnızlığın iç çekişlerini
Yalnızlıklar ki suskun bir akşam üstüdür
Usulca örtülecektir gecenin sessiz tülünü
Ve düşecektir ince bir rüzgarla
Hüznün harmaniyesi

Ey yenilgilerin bezgin kuşu
Suskunun sarı sıcağındasın bunca zaman
Bataklıklardan sızan sinsi ve pis
Bir kokudur içinde tortulaşan kuşku
Ve bulutsu bir ağırlığın yüküdür
Gittikçe ağırlaşan
Gittikçe yüreğini zonklatan

Sen ki şafağın göğü müsün
İmbikle göğsünde göğün sütünü
Ve emzir sönmekte olan yıldızları
Sonra başını solgun bir demet gibi hasretin kuru dallarına koy
Dinle köpüklü kıyıların çağlayanını
İmbatın serin elidir yüzünü okşayan

Güneşi kopar dalından ellerine al
Ve durmadan canını yakan sözü
Bitir şiirin kalbine
Akıt artık umudun billur ırmağını
Kavruk çölüne yüzümün
Ve bir sevda gibi yanaş
Hayatın kıyılarına

Yoksa ey kalbim
Tel bile olamazsın şiirin sazına

BİTEN BİR AŞKTAN SONRA

Hiçbir şey daha kötü olamaz
Kötü biten bir aşk sonrasından
Ahrazlaşırsın, gölgelenir nesneler
Her telaş ıssızlık taşır biraz
Kabahatli bir çocuk gibi çıkarsın
Sokağa, ki sokak puslu, alıngan
Kalbinden daha tenhadır dünya

Tenhadır sığındığın bütün kıyılar

Odan dağınıktır, tütün kokuyordur
Okusan da dilsizdir kitaplar
Bir fotoğraf düşer ansızın
Cam kesiği gülüşlerdir kanayan
Pencerende solgun bir ayışığı
Mahçup bir duruşla bakarsın
Susarsın. Sükût iyi gelir belki.

BÖCEK

Garip bir cesaretle konuyor kalemimin ucuna
Ve gittikce böcekleşiyor, kemiriyor şiirimi de
Sözcüğün birine biraz böceköldürücü ekliyorum
Çılgına dönüyor sokakta böcek gibi böcek

BU KENT ÖLDÜRÜLDÜ DİYORLAR

Bu kent öldürüldü diyorlar
Kurşuna dizildi bir gece yarısı
Hayaletler geziniyormuş şimdi
Sokak aralarında ve caddelerde
Baykuş tüneği olmuş alanlar
Ve yarasalar uçuşuyormuş...
Silah ve esrar kaçakçıları
Altın çağını yaşarlarken
Artıyormuş bir yandan da
Kumarhaneler,meyhaneler
Borsa oyunları hileli iflaslar
Birbirini kovalayıp dururken
Nasıl çıkmışsa pek bilinmiyor
Yaygınmış şimdilerde rus ruleti
İntiharların sayısı bilinmiyor
Çoğalıp duruyormuş fahişeler
Ve artık bunların hiç biri
Olay bile sayılmıyormuş şimdi
Bu kent öldürüldü diyorlar
Bahar gelmez artık buraya
Bir kent nasıl öldürülür göz göre göre
Ben inanmıyorum kim ne derse desin
Sodon ve Gomore efsanelerde kaldı
Yaşanan bir başka tarih şimdi
Şöyle bir dokunsak toprağa yalın ayak
Duyacağiz belki tarihin akışını
Baharda gecikebilir unutmayalım
Böyle okuduk tarihin kitaplarından
Hele vakit gelsin,sevda dal versin
Uzanacağiz bir sabah çiçekli bir ağaca
Unutmayalım aşkın sımsıcaklığını
Suskun bekleyişlerini varoşların
Kitapları,fabrikaları unutmayalım
Unutmayalım dağların öyküsünü
Zincirlerini kırmasını bilir bir kent
Aovrayı unutmayalım
Kışlık saray ne kadar dayanabilir
Hayatı kollamasını bilenlere
Ölüm suretini gezdiren serseriler
Sızıp kalacaklar birazdan
Ve bir tül gibi yırtılırken çevren
Bu kent yeniden yaşanacaktır
Bir kent nasıl öldürülür göz göre göre
Ben inanmıyorum kim ne derse desin.

BUNCA AYRILIKTAN SONRA

O yorgunluğun kitaplarındaki
Umutsuz sevgiler miydi düşleri eskiten
Bir kez miydi tam yüreğimize saplanışı
O kemirgen kuşkuların
O yabanıl uğultuların

Ömürboyu yalnızlık yargılısının
Buluvermek birden kerem sevdasını
Canımızın çekirdeğinde
Üstelik
Bunca ayrılıktan sonra

Soyunup bütün kitaplardan
Hüzünden ayrılıklardan
Aşmak istesek de masal dağlarını
Tutabilir miyiz yelesini
O tanrısal atların

Dinlenirken sevginin billur ırmağında
Güneş kararıyor apansız
Çatlıyor yüreğimizde yalnızlık tohumu
Ve gurbet
Batırıyor dişlerini etimize.

BURDAYIM SÖZÜMDE

...Düşüyorum
Karıncanın peşine minik depremler oluyor
Yabanıl ot kokuları,sonra düşler,düşüyorum...
Puslu bir görüntü tarih dediğimiz ve kirli
Sular buharlaşıyor buluşalım dediğin denizde

Burdayım sözümde,yanlışsa da bu istasyon
Bir ben yitirmedim galiba belleğimi bir de
Şiir yazanlar, ne kadardılar ve nerdeydiler
Hatıralar üretiyorum telgraf tellerinden
Akşamüstleri fesleğenleri suluyorum
Bekle demiyorum kimseye,unutma demiyorum

Acı soysuzlaşınca tiranlaşıyor belleksizlik
İnat ve öfke,kaybediş ve kayboluş oluyoruz
Komikti dıştan bakınca dünya ama hırçın
Ayışığı,telgraf direkleri ve fesleğenler
Burdayız işte durgun bir sessizlikteyiz şimdi

Unutulan bir şey kaldı mı diye soruyor tiran
Kampana çalarken çöldeyiz o geniş çevrende
Mısır'ı soyun diyordu Musa belleksizdir firavun
Babil ve burası iki istasyon iki uzak nokta
Belki bir imgede düzlem olabilen iki grilik

Düşler ve tarih inilecek son istasyon
Burdayım işte güzel bir yanlıştayım şimdi
Beklemesini bilmiyor acelesi olan ve nedense
Çekip gidiyorlar, kalanlar o kadar azız ki
O kadar azız ki mutluluk bile bizden çok

ÇİNGENELER

Gün biterken çingeneler
inecek ovaya çengilerle
Ateş yakılacak ve birer
Yalım düşecek kızların yüzüne

Dinle ve sorular sor kendine
Doğayı, insanı ve geceyi
Neydi güzelleştiren böyle
Yolculukları güzelleştiren neydi

Tan atımına gelince vakit
İstersen bir kolunu dağların omuzuna at
Unutma geceyi bütün bir ömür

Buruşturulup atılıvermiş
Uzak ve ansız bir bakış
Uzak bir buluttur şimdi keder

ÇOCUKSUN SEN - I

Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
Kum taneleri var ya onlardan birindeyim
Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte
Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum
Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için
Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa
Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan
Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada
Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen

Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.
Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil

ÇOCUKSUN SEN - II

Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüm
Bir çiçeğe tutundum düşerken, ordayım hâlâ
Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle
Zaman benim işte, nesneleşiyor tüm anlar
Dursam ölürüm paramparça olur dünya
Çocuksun sen sesinin çağlayanına düştüğüm
Uçurum diyordun bir aşk uçurum özlemidir
Bırakıyorum öyleyse kendimi sesinin boşluğuna
Tutunabileceğim tüm umutları görmiyeyim için
Gözlerimi bağlıyorum geceyi mendil yaparak
(Gözlerim bir yerlerde daha bağlanmıştı, bunu
Unutmuyorum unutmuyorum unutmuyorum hiç)
Bir rüzgâr esse ellerin fesleğen kokuyor
Kırlangıçlar konuyor alnına akşamüstleri
Bu yüzden bir kanat sesiyim yamaçlarda
Üzgün bir erguvan ağacıyla konuşuyorum
Ayrılığın zorlaştığı yerdeyim ve dalgınlığım
Bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentte

Çocuksun sen alnına kırlangıçlar konan

Bir bulutun peşine takılıp gittiğimiz yer
Okyanus diyelim istersen ya da sen söyle
Batık bir gemiyim orda, seni bekliyorum
Upuzun bir sessizliğim fırtınalar patlarken
Gövdem köle tacirlerinin barut yanıkları içinde
Ve gittikçe acıtıyor yaralarımı tuzlu su
Çocuksun sen, büyümek yakışmazdı hiç
Gülüşünün kokusuyla yeşerdi bu elma ağacı
(Soluğunun elma kokması bundandı belki)
Bir elma kokusuna tutundum düşerken
Sallanıp durmaktayım bir saatin sarkacı
Nasıl gidip geliyor gidip geliyorsa öyle

Çocuksun sen, çocuğumsun

DELİ KUŞ

Deli kuş bilir misin nedir
Türküler kadar sevdalanmak
Duyabilmek yüreğinde
Bir depremin uğultusunu

Suya düşen bir karanfilse yüreğin
Bırak kendini ırmağın türküsüne gülüm
Vursun seni o taştan bu taşa
o çağlayandan bu çağlayana sürüklesin

Kavgadan uzak kalmışsan
Sevdadan da uzaksın demektir
Devinmez yüreğinin mağması
Çatlamaz sabrın kara taşı unutma

DÖVÜŞEN ANLATSIN

Elimizde acının kehribar tesbihi
Ki kayıp durmakta parmaklarımızdan
Ey şair
Yine bölük pörçük anlattın
Yine eksik bıraktın bir şeyleri
Gün devrilmekte ama sen
Tutmamışsın acımızın çetelesini

Sen sus artık, bize bundan sonrasını
Dövüşen anlatsın
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
https://sahne.yetkin-forum.com
 
Ahmet Telli - 2
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Ahmet Telli
» Ahmet Telli
» Ahmet Telli - 3
» Ahmet Arif

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
Herkes Sahneye... :: ŞiiR :: ŞiiRler-
Buraya geçin: