DÜŞ YOLLARA
I
Söğüt ağaçlarının
Bulutsu serinliği
Gümüşsü bir renge
Çevirirken akşamı
Uzak dağbaşlarını
düşürür aklına
Çıkar sedef kakmalı
Gümüş çakını o zaman
Bir dal kes ışkınlardan
Ve usulca yaslan
Yaşlı bir çınarın yorgun göğsüne
Çınarlar ki ağırbaşlı
Ve biraz bilgedirler
Yorgun ve kederli
Gövdeleriyle onlar
Nice öyküler dinlemiş
Çok umur görmüşlerdir
Nice aşkların tanığı
Nice gizlerin suskun
Taşıyıcısıdır çınarlar
Ve bu yüzden saygın
Bir yerleri vardır
Halk duyarlığında
Ve derler ki onlar için
Kendilerinden başkasını ele vermemişlerdir
II
Uzak dağbaşları
Yalnızlıkları getirir aklına
Bir de efkarlı türküleri
Ve senin yalnızlığın
Ancak dağlara sığabilir
Bir de türkülere
Belki bir zaman
Geçitler kapanmış
Koyaklar tutulmuş olabilir
Yabanıl sesler, ateşböcekleri
Kıpırdayıp durur çevrende
Bir de sessizlik
O zaman
Bir tutam kekik
Bir tutam dağlalesi kopar
Ve usuldan usuldan
Söylemeye dur
Eşkiya türkülerini
O türküler ki biraz kederlidir
Ama kendilerinden başkasını
Ele vermemişlerdir
Göreceksin önce çobanlar
Ses verecek sana
Sonra bütün bir doğa
Doğayı aldın mı yanına
Gürül gürül akan kalabalıksın
Üstelik eşkiya türküleri
Ve çınarlar seninledir
O zaman çekinme
Düş yollara
ESKİ BİR HÜZÜNLE
Günlerdir eski bir hüzünle çıkıyorum voltaya
(kötüye işaret bu, üstelik yalnızlığa sığınıyorum)
Unutup gitmişim ezberimdeki bütün şiirleri
Bulutlara bakıyorum uzun uzun, yalnız bulutlara
O uzak kasaba akşamları düşerken aklıma
Tecrit’teki yine bir türkü tutturuyor
Ey kalbim sana denk düşüyor bütün bu acılar
Acılar tek ve mutlak olan bir şeyi anlatıyor
Yağmur kuşları geçiyor avludan sürü sürü
Dalların hışırtısını duyuyorum, üşütüyor beni
Ötede, kentin üstünde bir şimşek çakıyor birden
Suretin yansıyor göğe ve her yağmur damlasına
Uzak bir anı oluyor her şey, silikleşiyor
Ve alnım ateşler içinde, bir tutabilsen
Unutup gitmişim bütün türküleri artık
(kötüye işaret bu, üstelik yalnız sana sığınıyorum)
Kısa süren hastalıklar vardır ya, işte öyle
Geçip gidiyor akşama doğru hüzün bulutu
Resmini asıyorum ranzamın başucuna yine
Ve bir türkü tutturuyorum günün son çayında
-Teslim olmayalım halilim kurşun atalım!
EYLÜL
Eylül, gülleri soldurarak
Duyurdu bu yıl kendini
Böyle olacağını bile bile
Şaşırttı bizi yine de
Daha bir demet kır çiçeği
Alıp koymadık vazoya
Güller mi unutturdu bize sevinci
Yoksa aşındırdık mı kimi duyguları?
Şöyle bir akşam
Şöyleşemedik dostlarla
Erkenden kapandı perdeler
Yorgun muydu çocuklar da?
Her gün yağmalanan
Talan edilen sevincimiz
Kurudu galiba büsbütün
Su yürümüyor dallara
Ama kırpıntı, bir küçük
Uç uç böceğinin her nasılsa
Konuvermesi balkona
Uyarıyor bizi irkilterek
Bu kahrolası taraka
Bitecek gibi değil sokaklarda
Çekip kapıyı çıkmak en iyisi
Dalmak caddelere, varoşlara
Belki o zaman eylül
Şaşırtmayacak bizi
Bulup çıkaracağız çünkü
Evrenin öteki yüzünü